24 Ocak 2023 Salı

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA GÜNCEL KONULAR: DOĞU AKDENİZ’DEKİ ENERJİ KAYNAKLARI VE ENERJİ GÜVENLİĞİ

                                                                         ÖZET

Doğu Akdeniz’in uluslararası siyaseti yeni gelişmelere tanık olmakta ve bu durum hidrokarbon olarak adlandırılan doğalgaz, petrol ve sıvılaştırılmış gazın bölgede keşfi ile farklı bir duruma dönüşmektedir. Doğu Akdeniz’in dünya ticaret ve siyasetine etkisinin küresel güç mücadelelerine doğrudan etkisi tartışmasız ortadadır. Bölgenin tarihinde var olan ve günümüze kadar bölge üzerindeki hakimiyet kurma çabaları kesintisiz süre gelmiş olup 2000’li yıllarda keşfedilen enerji kaynakları ile bu mücadele daha keskin ve kırılgan noktaya evrilmiştir. Bu açıdan çalışmamızın esas konusu olan Doğu Akdeniz Enerji Kaynakları ve Enerji Güvenliği noktasında bölge ülkelerinin tavrı ve birbiri ile ilişkilerinin Türkiye bağlamında değerlendirilmesi yapılmıştır. Çalışmamıza enerji kaynaklarından petrol ve doğalgazın dünya açısından konumları ile başlanmış olup devamı bölümde Doğu Akdeniz’in tarihsel sürecine kısa bir değinme yapılmış ve Doğu Akdeniz’in jeopolitik konuma ortaya konmuştur. Devamında Doğu Akdeniz enerji kaynakları ve bölge ülkelerinin şartları ve enerji güvenliği açısından önem arz edecek Türkiye’nin durumu bu bölge ülkeleri ile birlikte değerlendirmeler yapılmıştır. 


Anahtar Kelimeler: Doğu Akdeniz, Enerji Kaynakları, Enerji Güvenliği, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Konumu

             

                                                            Mustafa YENİAY

                                                            İnönü Üniversitesi

                                                       Sosyal Bilimler Enstitüsü

                                             Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler

                                                                    



                                                                    Aralık, 2022

 


                              GİRİŞ

Doğu Akdeniz’deki yeni petrol ve doğal gaz yataklarının hem bölge ülkeleri hem de bölge dışı ülkeler tarafından paylaşılması, dünyanın şu an ki en önemli enerji kaynakları ve enerji güvenliği sorunları durumuna gelmiştir. Bu yeni hidrokarbon rezervlerin Doğu Akdeniz’den başka bölge, ülke ve alanlara taşınması da rezervlerin paylaşılması sorunu kadar önemli bir seviyede bulunmaktadır. Tüm bu koşullar, Türkiye’yi çok yakından ilgilendirmektedir. Doğu Akdeniz hidrokarbon keşif sahaları bölgede yaşanan ve yaşanmakta olan çatışmalar aslında vekalet savaşları olarak görülürken giderek hibrit olarak nitelendirilen savaşlar şeklini almaktadır. Böylece bölgeden gelecek olan enerji güvenliği açısından sıcak haberler ve bazı çatışmalar olasıdır. Bölgeye ilgisi ve kıyısı olan ülkeler bu riskleri alamamak adına birtakım ilanlar yapmakta ve ilişkileri bakımından kendine yakın gördüğü ayrıca enerjinin maliyetini de düşünerek aralarında anlaşmalar gerçekleştirmektedir. Bu meselelerin ortaya konulabilmesi ve anlaşılabilmesi için enerji kaynakları, enerji güvenliği, Doğu Akdeniz’in önemi, Doğu Akdeniz Enerji kaynakları ve Doğu Akdeniz enerji güvenliğine sırasıyla yer verdik. 

                1. ENERJİ KAYNAKLARI

Enerji kaynaklarının bir kısmı kısa sürede yenilenebilmektedir. Bu tür enerji kaynaklarına “yenilenebilir” enerji kaynakları denir, tükettiğimiz ve kısa sürede üretilemeyen enerji kaynakları yenilenemez enerji kaynakları denir. Böylece tüm enerji kaynakları iki kategoriye ayrılabilir: yenilenebilir kaynaklar ve yenilenemez enerji kaynakları. Şu anda enerjimizin çoğunu yenilenemeyen enerjiden elde ettiğimiz bir gerçektir. Petrol, doğal gaz, kömür gibi enerji kaynakları niceliksel olarak ölçülebilen kaynaklar olduğundan bu tarz kaynaklar gelecekte tükenme potansiyeli olan kaynaklardır (Engin, 2010:235). Mevcut ve gelecekteki enerji gereksinimlerinde, petrol ve doğal gaz rezervlerimizin 30-35 yıl daha dayanması beklenmektedir (önemli yeni sahaların bulunmadığı varsayıldığında). Dünya enerji talebindeki yaşanan hızlı artış 2020 yılının 1990’a kıyasında, %65 oranında bir enerji artışı görülmüş olup özellikle yenilenemez enerji kaynaklarından olan şu üç enerji kaynağı, petrol, doğal gaz ve kömür, toplam enerjideki önemli bir bölümü temsil etmektedir (Aydın, 2022:89).  

      1.1. Petrol 

Enerji taleplerimizin %85'inden fazlası fosil yakıtların yakılmasıyla karşılanmaktadır. Birincil enerji kaynakları içerisinde önemli bir değere sahip olan petrol, 2017 yılı itibariyle dünyadaki talep edilen tüm enerjinin %33,7’sini karşılamaktadır (Engin, 2010:238). Petrol önemli bir enerji kaynağı olmasından ötürü 20. Yüzyıldaki savaşların temel nedeni olmuştur. Dünyada kanıtlanabilmiş petrol rezervlerinin miktarı 1.779,7 milyar varil şeklinde belirlenmiştir. Petrol rezervlerinin dünya üzerinde bölgeler açısından dağılımına baktığımızda %47,6’sı Orta Doğu ülkelerinde, %19,5’u Güney ve Orta Amerika ülkelerinde, %13,3’ü Kuzey Amerika ülkelerinde yer almaktadır (İstikbal, 2021:36). Dünya üzerinde var olan ve üretilebilir nitelikte olan petrolün büyük çoğunluğu ülkemiz çevresinde yer almaktadır. Ancak bu duruma rağmen Türkiye petrol ve doğal gaz noktasında dışa yüksek oranda bağlı ve açığı vardır. 

      1.2. Doğal Gaz

Doğal gaz verimli ve daha az zararı bulunan fosil kaynakları arasında bulunmaktadır. Dünyadaki enerji üretiminde birincil üretimdeki payı %24’dür. 2021 yılı küresel doğal gaz üretimi 4.04 trilyon m3 olarak gerçekleşmiştir. Doğal gaz talebinin 2030 yılında 4,62 trilyon m3 2040 yılında 5,38 trilyon m3 olarak gerçekleşeceği kestiriminde bulunulmuştur. Dünya doğal gaz piyasasında Rusya Federasyonu dışarıya satım açısından birinci sırada yer almakta iken İran üretimde üst sıralarda yer alırken dışarıya satımda ambargolar nedeniyle alt sıralardadır (İstikbal, 2021:39).  Dünyada doğal gazın önemi gün geçtikçe artmakta özellikle Avrupa için olmazsa olmaz noktasına gelmiştir. Zira doğal gaz enerjide diğer yakıtlara göre daha çevre dostu olması ve diğer enerji kaynaklarının rezervlerinde yaşanan kaygılar ülkelerin gözünü bu alana çevirmektedir. 

Doğal gaz rezervlerinin dünya üzerindeki dağılımı bölgeler bazında incelendiğinde; Orta doğu %42,9 Avrasya %28,7 Asya Pasifik %8,4 Afrika %7,5 Kuzey Amerika %6,9 Orta ve Güney Amerika %4,1 ve Avrupa %1,5 olarak pay almaktadır (Türkiye Petrolleri A.O., 2021).

         2. DOĞU AKDENİZ VE TARİHSEL SÜREÇ

2.1. Tarihsel Süreç

Akdeniz denildiği zaman ilk akla gelen karşıtlıkların bir araya gelmesidir. Doğu ile Batı, Güney ile Kuzey, Avrupa ile Afrika ve hatta İslam ile Hristiyanlığın karşılaşma merkezi olarak ifade etmek mümkündür. Bu kadar karşıtlıkların meydana geldiği bir yer tabii ki de dünyanın merkezi olacaktır. Dünya haritasındaki konumu da bu ifademizi kanıtlamaktadır. 

Aslında dünyanın ortası tanımına uygun olarak bir kavşak noktası olan ve öne çıkan Akdeniz’de, tarih boyunca kesintiye uğramadan süren mücadele ve hegemonya savaşlarının sadece aktörleri değişmektedir (Yıldız, 2009:13-14). 20. Yüzyıla kadar yaşanan mücadele ve savaşların ekserisi Dünya ve Avrupa ticaretini tekeline almak isteyen güçlerin savaşı olmuştur. 20. Yüzyıl ile birlikte petrol, yaşam alanlarımızda kullanım alanı giderek artan bir kaynak haline gelmiş ve Doğu Akdeniz bu noktada önemli ticari yol kavşağı olmuştur. 21. Yüzyıl ile birlikte bölgede yeni keşfedilen doğalgaz ile burada yeni çatışma ve güç mücadelelerine sahne olma durumuna düşmüştür (Özekin, 2020:7-8). 

2.2. Doğu Akdeniz

Doğu Akdeniz  olarak belirtilen yer coğrafi olarak bakıldığında petrol yataklarına yakınlığı göze çarpmaktadır. Bu nedenle Doğu Akdeniz her zaman uğruna savaşılacak ve mücadele edilecek bir yer konumundadır. Dünyanın tüm büyük savaşları yüzyılların diplomasisinin gündeminde olan Doğu Akdeniz ile doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantılı olmasına karşın Doğu Akdeniz tek bir gücün mutlak hegemonyasına girmeyecek kadar önemli bir bölge durumuna gelmiştir (Yıldız, 2009, s.16). Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası dönemde Doğu Akdeniz’de dinamik olarak değişen bölgesel/küresel ittifaklar, ideolojik, tarihsel ve kültürel ilişkilerden ziyade, ülkelerin enerji ve deniz güvenliği çıkarları ile paralellik göstermiştir (Ünal, 2015, s.1). 

1950’lerden sonra Doğu Akdeniz ve çevresinde meydan gelen gelişmeler, krizler ve savaşlar farklı ittifak gruplarını ve yeni safları oluşturmuştur. Bu gelişmelerden bazıları şunlardır; Arap-İsrail savaşları, enerji krizleri, Kıbrıs sorunu, Arap Baharı ve Suriye İç savaşı olmak üzere birçok hakimiyet durumu bölgede yaşanmıştır. Bu güç hakimiyeti anlayışlarının en önem arz eden unsuru ise, enerji ve enerji güvenliğinin kontrol altına alınması olmuştur (Ünal, 2015, s.4).  Dünya ekonomisinin lokomotifi durumundaki ticaret bağlamında yüzyıllardır son derece kritik ehemmiyete haiz bir yerde konumlanan Doğu Akdeniz bölgesinde, Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra, 2000’li yıllar itibariyle devletlerarası ilişkiler ve rekabet bağlamında jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik unsurları bünyesinde barındıran bu bölgede İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Mısır ve Lübnan’da keşfedilen zengin doğalgaz kaynaklarının yeryüzüne çıkartılarak, öncelikli olarak bu ülkelere, daha sonrasında da özellikle doğalgaz tedariki bağlamında ciddi bağımlılık seviyeleri tecrübe eden Türkiye ve Avrupa piyasalarına aktarılması çerçevesinde çeşitli girişimlerin merkezde olduğu yeni bir olgu gün yüzüne çıkmıştır (Kısacık&Helvacıköylü, 2020, s.87). Tarih boyunca sahip olduğu jeopolitik konumun getirdiği ticari ve ulaşım konularındaki avantajlarla öne çıkan Doğu Akdeniz, yirmi birinci yüzyılda keşfedilen hidrokarbon kaynaklarıyla önemini artırmış, öne çıkan enerji jeopolitiği de bölge devletleri arasında güç mücadeleleri yaşanmasına neden olmuştur (Alhan, 2021:1441).

Akdeniz'de yılda 220.000 gemi geçişi olmakta ve bu da Doğu Akdeniz'in değerini ortaya koymaktadır. Amerikan Jeolojik Araştırma Merkezi'ne göre petrol, doğal gaz ve sıvı doğal gaz rezervlerinin bölgedeki değeri 1,5 trilyon $, hidrokarbon rezervinin değeri ise 3 trilyon $ olarak tahmin edilmiş ancak bu rezervler hali hazırda keşfedilmemiş, keşfi beklenmektedir. Keşfedilecek olan bu rezervlerin işletilmesi ülkeler arasında bir sorun oluşturmakta, bu sorunun ana sebebi ülkelerin kendi deniz alanlarının paylaşılması olmakta ancak bölgedeki ülkeler bu soruna bir çözüm bulamamaktadır (İstikbal, 2021:)

                 3. DOĞU AKDENİZ’DE ENERJİ KAYNAKLARI

Doğu Akdeniz’de ve özellikle Kıbrıs açıklarında varlığı tartışılan doğal gaz ve petrol rezervlerinin varlığının kanıtlanması ve Akdeniz’e komşu ülkelerle uluslararası aktörlerin yürüttüğü keşif ve sondaj faaliyetleri Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğinde yeni dengelerin ortaya çıkmasına mahal vermiştir (Özekin, 2020, s.3). Doğu Akdeniz’de 2000’li yıllarda yapılan keşifler ile hidrokarbon olarak niteleyebileceğimiz petrol, doğalgaz ve sıvılaştırılmış gaz keşfedilmiş ve bu durum Doğu Akdeniz Enerji Kaynakları Sorununa dönüşmüştür.

Bu sorun 2000'li yılların başında enerji rezervlerinin keşfedilmesinden bu yana devam etmekte olup bu keşiflerden sonra Doğu Akdeniz'e kıyısı olan tüm ülkeler bu enerji rezervleri için mücadele etmektedir. Çünkü bu enerji kaynaklarının çıkarılması ve araştırma süreci gecikmekte ve bu nedenle kaynaklar kullanılamamaktadır. Bu sorunu daha iyi anlamak için buradaki kaynakların miktarını, kıyıdaş ülkelerin politikalarını ve yapılan çalışmaların ne olduğunu bilmemiz elzemdir.

Dünya üzerinde kanıtlanmış petrolün %47’sinin, doğal gaz rezervlerinin ise %43’ünün yer aldığı coğrafik konum Doğu Akdeniz olarak gösterilmektedir. Bu bölge insanlık tarihi süresince her dönem önemli olmuş ve önemli olmaya devam edeceği de açıktır. Bölge ayrıca Kafkas ve Orta Doğu’dan Avrupa’ya ve Atlantik’e aktarılacak olan petrol ticaretinin açılan bir kapısı hükmündedir. Bu havzanın günümüzde stratejik açıdan önemini yükselten bir başka etmen de 2000’li yılların başından bu zamana kadar süren doğal gaz keşif arama çalışmaları ile meydana çıkarılan ve çok büyük potansiyel arz eden gaz yataklarını sınırları içerisine almasıdır. 

Doğu Akdeniz havzasında yer alan bu enerji kaynakları üzerinde bulunduğu konum itibari ile hak sahibi olduğunu iddia eden devletler, Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin deniz yetki alanlarını düzenleyen kuralları çerçevesinde bakılırsa, Türkiye, Lübnan, Suriye, Gazze Şeridi ile Filistin, , İsrail,  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Mısır, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) olarak görülmektedir.

Yeni keşfi yapılan doğal gaz kaynaklarının bulunduğu başlıca önemli sahalar ise Afrodit, Leviathan, Nil, Herodot ve Zohr havzalarıdır. Afrodit, Kıbrıs Adasının güneyindeki sahaya verilen isimdir. Leviathan, Afrodit'in güneydoğusunda Kıbrıs Adası ile İsrail arasında kalan bölgedir. Nil, Kıbrıs Adası ile Mısır arasında, Herodot ise Kıbrıs Adası ile Girit Adası'nın güneydoğusunda kalan sahadır (Hava,2020:685-689).

3.1. Bölge Ülkelerin Durumu

Siyasi dengeler bu enerji kaynakların paylaşımında önemli rol oynamakta ve örneğin, Türkiye'nin dış politikasındaki sorunlar nedeniyle, Türkiye'nin Yunanistan, Güney Kıbrıs, Suriye, İsrail ve Mısır arasındaki ilişkileri sıkıntılıdır. Bu sıkıntılar Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki etkisini azaltmakta, Türkiye'ye karşı ittifaklara neden olmaktadır. Örneğin, Sisi darbesinden sonra Mısır ve Türkiye arasındaki ilişki koptu. Doğu Akdeniz'de Türkiye için en zararlı durumdu çünkü Türkiye ve Mısır burada en büyük kıyıya sahip ve bu rezervlerin araştırılması ve paylaşılmasında etkilerinin artmasına yardımcı oluyor. Türkiye Mısır ile ilişkilerini onarmadığı için Mısır, Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile ittifak kurmuş, bu ittifakın yardımıyla Mısır kendisi avantaj sağlamış ve Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki etkisini azaltmıştır (Aşçı, 2020:). 

Mısır’ın deniz alanı kapsamında yer alan Zohr bölgesinde İtalyan ENI şirketi 2015 yılında 850 milyar metreküp olarak tahmini kestirimde bulunulan büyük bir doğal gaz rezervi ortaya çıkarmıştır. Bu rezervlerin kısa sürede işletilmeye uygun olması Mısır'ı ekonomik olarak kaygılarından kurtardığı gibi, enerji piyasasında doğal gaz dışsatımcısı konumuna getirmiştir (İstikbal, 2021:94-95). 

Türkiye'nin İsrail ile olan sorunları da Türkiye'ye zarar vermektedir. Örneğin, Türkiye'nin Filistin meselesindeki kararlı tutumu ve Ortadoğu'da İsrail ile yaşanan diğer güncel sorunlar, ilişkileri ciddi şekilde zedeliyor. Doğu Akdeniz'deki rezervler Filistin'den daha önemli olduğu ve önceliğin buraya verilmesi gerekliliği ülke çıkarı açısından ortada durmaktadır. İsrail rezervlerini satmak istiyor, bu Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkinin iyileşmesine yardımcı olabilir. Rezervlerin karı, ilişkiyi geliştirmek için motivasyon olabilir. İsrail, deniz sahasını Kıbrıs ile paylaşma sorununda Türkiye'yi destekleyebilir. Bu destek sayesinde Türkiye bu sorundaki etkisini artırabilir. 

İsrail, bölgede “enerji fakiri” bir devlet durumunda yer alırken, deniz yetki alanı içinde 2009'da Levant havzası Tamar sahasında ve 2010 yılında Levant havzası Leviathan sahasında belli düzeylerde gaz keşfi yapmıştır. Bu keşifler nihayetinde İsrail'in enerji noktasında olan dışarıya bağlı olma durumu önemli ölçüde değiştiği gibi, enerji alanındaki konumu da dışarıdan alıma yönelik politikalardan dışarıya satışa yönelik enerji politikalarına doğru dönüşmüştür (Hava, 2020:695-696).

Bölgede yer alan devletlerinden bir başka olan Filistin, enerjide İsrail’e tam olarak bir bağımlılığı söz konusudur. Doğu Akdeniz’de kestirimde bulunulan enerji rezervleri üzerindeki hakları İsrail tarafından yok edilmeye ve yok sayılma çabalarına kurban edilmektedir. Filistin bu hegemonya ve baskılar içerisinde Gazze deniz sahasındaki rezervler üzerine bazı etkisiz olsa da stratejik planlar yapmaktadır. 

Türkiye, Güney Kıbrıs ve Yunanistan arasındaki ilişki sadece Doğu Akdeniz'deki rezervlerden ibaret değildir. Ege Adaları sorunu ve çatışma gibi bazı önemli sorunlar da vardır. Bu sorunlar nedeniyle bu ülkeler ilişkileri konusunda bir anlaşmaya varamazlar. Ayrıca bu ülkeler, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki çıkarlarını engellemek için kurulan ittifakların da öncüsü oldular. Türkiye, İsrail ve Mısır'ın desteğini sağlamalıdır. Bunlar, Güney Kıbrıs ve Yunanistan'ın çıkarlarını engellemek için önemli bölgesel ortaklardır. Türkiye, Kıbrıs ve Yunanistan'dan daha güçlü ve etkilidir, bu özellikleri sayesinde Türkiye, İsrail ve Mısır'ın Doğu Akdeniz ihtilafının çözümüne ulaşması için daha müsait bir ortaktır. Ayrıca Türkiye, Güney Kıbrıs'ın talep ettiği bazı parsellerin hakları konusunda Mısır ve İsrail'i desteklerse, bu ülkelerin desteğini alması daha kolay olabilir (Karagöl ve Özdemir, 2017:47-48). 

3.2. Bölge Dışı Ülkelerin Durumu

Doğu Akdeniz sorunu sadece bölgesel bir sorun değildir. Bundan dolayı ABD, Rusya ve Avrupa ülkeleri gibi bu sorunda çıkarı olan bazı ülkeler bulunmaktadır. Örneğin Rusya bu kaynaklara hâkim olmak istiyor. Çünkü bu kaynaklar Avrupa'nın Rusya'nın kaynaklarına olan bağımlılığını azaltacak ve Rusya ekonomisine ciddi zararlar verecektir. Rusya, Doğu Akdeniz'deki hedeflerini sağlamak için Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile iş birliği yapmaya çalışmaktadır. Bu durum Türkiye'nin çıkarlarını tehdit etmektedir. Ayrıca Amerikan ve Avrupalı şirketler de bu kaynaklarla ilgilenmektedir. Geçtiğimiz günlerde Güney Kıbrıs'ın iddia ettiği parsele araştırma yapmak için İtalyan sondaj gemisi geldi, ancak Türk askeri gemisi bu gemiye izin vermedi ve geri dönmek zorunda kaldı. Maalesef bunlar geçici çözümler ve bunlar Doğu Akdeniz'deki çatışmayı artırabilir.

Rusya Federasyonu, yeryüzünde var olan belirlenmiş doğal gaz rezervlerinin yaklaşık %25'ine sahip bir devlet olarak, Doğu Akdeniz'de bulunan yüksek miktarlardaki enerji kaynaklarına kayıtsız davranmamaktadır. Doğu Akdeniz'de var olduğu kestiriminde bulunulan doğal gaz kaynaklarının rezerv büyüklüğü bakımından Rusya Federasyonu'nun sahip bulunduğu doğal gaz rezervleri ile yarışacak durumda olup olmadığı net bir biçimde bilinmemektedir. Bununla birlikte, Rusya Federasyonu'nun en büyük enerji şirketlerinden olan Gazprom, belli alanlarda arama ve üretim için lisans alma, ayrıca sıvılaştırılmış doğal gaz (Liquid Natural Gas: LNG) için alt yapı çalışmalarında yer bulma çabası içindedir (Örnek ve Mızrak, 2016:25-26).

Enerji projeksiyonları ve bunlara bağlı olarak gelişen enerji politikalarının özünde enerji kaynaklarına egemen olmayı esas alan ABD, söylem olarak bölgede istikrarı sağlamak amacıyla bulunmakta olduğunu ileri sürmektedir ve herhangi bir sıcak çatışma durumunda kendisine avantaj sağlayacak güçlü bir deniz gücü olan altıncı filo ile bölgede askeri varlığını konumlandırmıştır. Akdeniz'deki sondaj çalışmalarının çoğunlukla ABD'li enerji şirketi Noble tarafından gerçekleştirilmekte olması, bu büyük askeri gücün bölgedeki varlığını yeterince anlamlı kılmaktadır (İstikbal, 2021).

3.3. Türkiye’nin Durumu

Genel olarak bakıldığında, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki çıkarlarını korumak için kıyı ülkeleri olan Mısır ve İsrail ile arasını düzeltmesi ve bu ülkeleri Yunanistan ve Güney Kıbrıs'a karşı tavır almaya ikna etmesi gerektiği görülmektedir. Ayrıca güçlü ülkelerin desteğine ulaşabilmek için, Türkiye'nin bölgede belirleyici bir ülke olduğunun Türkiye tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Türkiye, bu soruna çözüm bulmak için donanmasının gücünü göstererek ve kıyıdaş ülkelerle anlaşarak bunu yapabilir. Türkiye'nin bu sorunu bir an önce çözmesi gerekiyor çünkü Rusya ve İran'ın kaynağına bağımlı olması bölge sorunlarında etkisini sınırlıyor. Bu kaynaklar Türkiye'nin ekonomik durumu için faydalı olacaktır. Bu kaynaklardan elde edilecek kazanç Türkiye'nin ekonomik kalkınmasına yardımcı olacaktır.

Türkiye, enerji bakımından büyük ölçüde dışa bağımlı bir devlettir. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) tarafından açıklanan 2017 yılı enerji dışalımı bağımlılığı verilerine göre, Avrupa'da 39 ülke arasında enerjide dışa bağımlı 5. Devlettir. Bu dışalım içerisinde doğal gaz da önemli yer tutmaktadır. Türkiye, toplam enerji tüketiminin %30'a yakınını doğal gazdan karşılamaktadır. Türkiye, kullandığı doğal gazın yaklaşık %52'sini Rusya'dan, %17'sini İran'dan ve %12'sini Azerbaycan’dan boru hatları ile kalan %13'ü Cezayir, Katar ve Nijerya'dan deniz yoluyla tankerlerle taşınan sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) dışalımı ile karşılanmaktadır.

Yüksek oranda kullanılan bir diğer enerji kaynağı olan ham petrolde ise, Türkiye'nin dışalımının yaklaşık %50'si İran, %22'si Irak, %10'u Rusya ve %12'si Suudi Arabistan ve Kuveyt'ten gelmektedir. 

Bu çerçeveden bakıldığında, Doğu Akdeniz'de yeni bulunan doğal gaz rezervlerinin Türkiye ekonomisi açısından dışa bağımlılığı azaltma potansiyeli olarak da önem taşıdığı görülmektedir. Bu enerji kaynağında yüzde yüz dışa bağımlı olan Türkiye açısından söz konusu havzadaki gaz rezervleri, ekonomik güvenlik yanında enerji arz güvenliği bakımından yaşamsal öneme sahiptir (İstikbal, 2021:274-277). 

                        4. DOĞU AKDENİZ’DE ENERJİ GÜVENLİĞİ

4.1. Enerji Güvenliği

Enerji güvenliğini genel olarak tanımlayacak olursak, bir ülkenin kendi vatandaşlarına ülkede yaşayanlara sürdürülebilir, duraksamaksızın, güvenilir ve uygun maliyetlerle enerji hizmetinin sağlanmasıdır. Enerji güvenliğini, askeri anlamdaki güvenlik olarak algılamaktan ziyade enerjinin bulunması, dağıtılması ve bu alanda ülke haklarının savunulması olarak algılamak daha doğru olacaktır. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), enerji güvenliğini şu şekilde tanımını yapmaktadır, kesintiye uğramayan makul ederli enerji kaynaklarının varlığıdır. Enerji güvenliğinde var olan tehdit ve riskler ülkenin genel olarak bütçesinde, enerji ithalat/ihracat sisteminde ve uygulanmakta olan enerji politikasında geniş anlamda değişimler yaşanmasına yol açabilmektedir. Ülkelerin enerji alanındaki üretim faaliyetlerini yürütebilmeleri için ihtiyaç duyulan enerjiyi elde etme zorunluluğu manasına gelmekte olan ulusal enerji güvenliği, dünya çapındaki enerji güvenliğinin de önemli bir eklemidir (Aşçı, 2020:20). 

Ülkelerin enerjiye olan ihtiyaçları ile enerji güvenliği şekillenmektedir. Şöyle ki, bir ülkenin ihtiyaç duyduğu enerjinin miktarı oranında enerji talebi söz konusu olacak ve bu enerji talebini karşılayabilmek için o ülke kendi sınırlarında (denizel, karasal) arama bulma faaliyetine girişecektir (Karabulut, 2016:33-34). Bu faaliyetler denizel anlamda başka ülkelerin alanları ile çakışma noktasına gelmekte ve ortaya bir sorun çıkarmaktadır. Soruna yaklaşım tarzı ülkenin enerji güvenliği politikasını ortaya çıkarır. Enerji güvenliğine olan yaklaşımımız genel olarak küresel piyasaların/pazarların ticari ilişkilere açık olması, açık denizde veya karada bulunmakta olan petrol ve gaz boru hatları, platformları, rafineriler, depolar ve dağıtım sistemlerinin güvenliğinin sağlanması olarak ortaya çıkmaktadır (Hatipoğlu, 2019:1). Günümüze geldiğimizde bu tanımlar varlığını bir şekilde korusa da şekil değiştirmiştir. Enerji güvenliği sadece devletler arası değil enerjiyi bulmak, çıkarmak ve dağıtmakla görevlendirilmiş veya yetkili kılınmış şirketler arası da önem taşımaya başlamıştır. 

Ülkeler enerji güvenliklerini fiziksel anlamda sağlamanın yanında soyut biçim olan kanun, yasa veya anlaşmalarla da sağlamaktadırlar. Bunlardan en önemlileri olan ve denizel anlamda bir koruma sağlayan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, Münhasır Ekonomik Bölge ve Kıta Sahanlığı olarak sayabiliriz. BMDHS, kıyı devletine kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)’de belli alanlarda egemenliğini ve varlığını koruma hakları tanımıştır. Kıyı devleti, kıta sahanlığında, bu bölge üzerinde her türlü araştırma ve incelemede bulunulması ve bulunan doğal kaynaklarının işlenmesi ve işletilmesi noktasında, MEB’de ise, bulunması muhtemel doğal kaynakların işletilmesi, araştırılması, muhafazası, yönetimi meseleleri ile bölgenin ekonomik gayelerle araştırılması ve işletilmesinde egemen haklara sahiptir (Ertuğrul, 2017:42).

4.2. Doğu Akdeniz Bölgesi Ülkelerin Enerji Güvenliği

Üç kıtanın kesişim noktasında bulunan Doğu Akdeniz, bölgesel ve küresel anlamda devletlerarası güç mücadelesinin yaşandığı bir coğrafik alan olmuştur. Doğu Akdeniz’in önemi sadece 2000’li yıllarda keşfedilen zengin hidrokarbon rezervlerden değil bölgenin bu tarz rezervlerin taşınması noktasında bir ticaret kavşağı olması açısından da önem taşımaktadır. Bu nedenle Doğu Akdeniz bölgedeki devletlerin ve bölge dışı devletlerin müdahil olduğu ve olacağı bir zemin olmaya her zaman devam edecektir. Bölge enerji açısından kıyı ülkelere bir dizi ekonomik fırsatlar sunmakla birlikte burada yaşanan yeni enerji kaynak keşif çalışmaları, sismik araştırmalar, siyasi gerilimler ve özellikle deniz yetki alanlarının sınırlandırılması gibi durumlar enerji güvenliği ve devletlerin güvenliği açısından hassas bir zemin oluşturmaktadır.  

4.2.1. Mısır

Mısır’ın Doğu Akdeniz Bölgesinde altı devletle deniz sınırı durumu bulunmaktadır ve Mısır BMDHS’yi onaylamış bir ülke konumundadır. Mısır, 2003 yılında GKRY ile Akdeniz’de ilk deniz sınırını tamamen, 2020 yılında da Yunanistan ile deniz sınırını kısmen belirlemiş olup bu iki sınırlandırma işlemi de diğer taraf devlet olan Türkiye’nin onay ve rızası alınmadan emrivaki yapıldığından dolayı uluslararası hukuka uymamakta ve ihlal etmektedir (İstikbal, 2021:). Bu anlaşma Mısır’da belli bir süre sonra kendi iç hukuk düzenlemelerinden dolayı tek taraflı olarak feshedilmiştir. Daha sonrasında Mısır’da darbe ile yönetime gelen Sisi bu anlaşmayı tekrar gündeme getirmiş. Bu durumun en önemli sebebi de Türkiye ile Sisi yönetimi ilişkilerinin gerilmesi ve kopmasıdır. Ayrıca uluslararası alanda faaliyette bulunan enerji şirketlerinin Doğu Akdeniz’de rezervlerin yoğun olduğu Mısır’ın deniz alanındaki bölgede yaptıkları hidrokarbon keşiflerinin de anlaşmanın gündeme gelmesinde önemli etkisi olmuştur. Öncelikle bölgeden çıkarılacak ve dağıtılacak enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara dağıtımı konusu önemli bir mesele olarak değerlendirilmiş ve bu süreçte enerji gereksinimi devamlı yükselen Mısır’ın Doğu Akdeniz’deki konumu gittikçe önem kazanmıştır (Aşçı, 2020:65). 

Ekim 2014’de Mısır-GKRY-Yunanistan arasında doğrudan görüşmeler yapılarak belli kararlar alınmış ve bunlar Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon arama çıkarma faaliyetlerinin yoğunlaştırılmasına yönelik birlikte çalışma anlaşmasıydı. İlgili üç ülke MEB alanlarının sınırlandırılması çalışmalarının tekrar başlatılması ve Türkiye’nin “GKRY’nin MEB’indeki” yapmış olduğu çalışma ve faaliyetlerini sona erdirmesini talep etmişlerdir (Peker vd., 2019:99).

Mısır ile Türkiye arasında yaşanan kolektif gerilim Mısır, İsrail ve GKRY arasında daha önce benzeri görülmemiş stratejik bir iş birliğine dönüştürmüştür. Enerji güvenliği meselesindeki bu iş birliği, 2010 yılında İsrail’in kendi açık deniz bölgesinde yer alan Leviathan sahasında dünyanın en büyük doğal gaz rezervinin keşfedilmesiyle hız kazanmış ve Türkiye aleyhine gelişmelere yol açmıştır. Leviathan’ın ilerlemesini ve yapılan keşiflerin ortaya konmasını finanse edebilmek için dışarıya satım gelirlerine ihtiyaç duyulduğundan bu dışsatım planı doğrultusunda Mısır ile İsrail arasında var olan ilişkiler güç kazanmıştır. 2015 yılında da Mısır’ın kendi münhasır ekonomik bölgesinde büyük gaz alanı olan Zohr keşfedilmiştir. Bu keşif Akdeniz’in şimdiye kadarki en büyük doğal gaz rezervi olarak kabul edilmektedir. Bu Zohr havzasında var olduğu kestirilen 850 milyar metreküp doğal gaz rezervinin üretimi ile Mısır’ın tüm yurtiçindeki gaz talebini tam olarak karşıladıktan sonra geriye kalan gaz LNG sistemi ile dışsatım kapsamında pazarlanması amaçlanmaktadır (Aşçı, 2020:67). 

4.2.2. İsrail

ABD Jeolojik Araştırma Merkezi’nin 2010 yılında yayınladığı raporda, İsrail ile Kıbrıs Adası arasındaki Leviathan sahasında teknik olarak çıkarılması mümkün ama henüz keşfedilmemiş, tahmini 3,5 trilyon metreküp doğal gaz kaynağı ve 1,7 milyar varil petrol rezervinin varlığından söz edilmektedir (Kedikli ve Çalağan, 2017:130).

İsrail, BMDHS imzalayan ve onaylayan devletlerden biri olmamıştır. Ancak İsrail kendi hakları açısından önem arz eden bu antlaşma kuralları uyarınca kendi deniz yetki alanlarını kullanmaktan geri durmamaktadır. İsrail ile GKRY Doğu Akdeniz’de keşfedilmiş olan yeni rezervlerin ardından 2010 yılında MEB Antlaşması imzalamışlardır. Bu anlaşmayı 2011 yılında BM’ye bildirmiştir. İsrail’in deniz yetki alanları içerisinde sahip olduğu gaz alanlarındaki rezerv kestirimleri İsrail’in ihtiyaç duyduğu enerjiden daha fazlasına tekabül etmekte ve bu durum İsrail’i gaz dışsatımcısı konumuna getirecek büyüklüktedir. Buradaki dışsatım olarak konulan hedef ülkeler Avrupa ülkeleridir. İsrail, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan ile 2020 yılında Doğu Akdeniz doğal gaz boru hattı projesi (East Med) üzerinde bir anlaşma sağlamışlardır. Bu boru hattının İtalya’ya kadar ulaşan 1900 km mesafesi 7 milyar dolara ve 7 yıla mal olacağı belirtilmektedir (Doğru, 2015:507-510). 2021 yılına geldiğimizde bu projenin ihtimali azalmıştır. Çünkü ihraç edilecek gazın Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden de AB’ye ulaştırılması en akılcı ve ekonomik seçenektir. Ancak GKRY ile arasındaki ilişkiler bu durumdan olumsuz etkilenecektir. İsrail ile Lübnan arasında da MEB anlamında krizler yaşanmış olup 2018 yılında Lübnan tartışmalı biçimde kendi MEB’ini İsrail’in alanını da kapsayacak şekilde ilan etmesi ve yabancı şirketlere bu sahalarda arama izinleri vermesi İsrail’i kızdırmıştır. Türkiye açısından baktığımızda East Med projesi ile Türk kara sularına girmeden Türkiye'yi projeye dahil etmeden İsrail doğal gazını Avrupa’ya taşıma amaçlı bu projede Doğu Akdeniz gazının Avrupa’daki pazarlara iletilmesinde en güvenli ve ekonomik rotanın Türkiye olduğu görmezden gelinmektedir. Bu projenin güzergahı, Türkiye-Libya arasında 2019 yılında imzalanan deniz yetki mutabakatı ile çakışıyor olması diplomatik gerginlik konusu olmuştur (İstikbal, 2021:229-232).

4.2.3. Lübnan 

Doğu Akdeniz’de hakkı olan ve kıyısı olan bir başka devlet olan Lübnan yakın bir zamanda önemli derecede kendi sahasında gaz rezervi kestiriminde bulunmuştur. Ancak Lübnan kendi iç sorun ve karışıklıklarla uğraştığından bu alanda pek etkili olamamıştır. Levant rezerv sahasının belli bir kısmı Lübnan’ın deniz yetki alanına girmekte olup rezerv miktarı 25 trilyon m3’dür. Toplam rezerv 50-227 trilyon m3 olduğu düşünülmektedir. İsrail Lübnan ile bu sınıra rağmen iş birliği içerisinde olmamaktadır. Lübnan’ın bölgede yer alan ülkelerin tavrına ilişkin durumunu Lübnan hükümetinin BM Genel Sekreterliği’ne 2011 yılında göndermiş olduğu bir mektupta İsrail ile GKRY arasında imzalanmış anlaşmanın “Lübnan’ın egemenlik ve ekonomik haklarının ihlali” ve “bölgedeki barış ve güvenliğine” bir tehdit olarak algıladığını ifade etmiştir (Aksoy, 2016:12). Lübnan Levant havzasının hidrokarbon rezervleri yönünden en zengin tarafında yer almaktadır. İsrail MEB alanı Lübnan MEB alanı belli bölgede çakışmaktadır. Lübnan BMDHS’ne taraf ve MEB Sınırlarını 2011 yılında BM’ye bildirmiştir.  İsrail bu antlaşmaya taraf olmamıştır (İstikbal, 2021:227-228).

4.2.4. GKRY

GKRY önemli enerji talep ve arz merkezleri ve petrol direk geçiş taşımacılığında önemli bölge olan Süveyş kanalı arasında stratejik bir yer olmayı hedeflemektedir. Bu hedefe yönelik olarak Kıbrıs adasının güney tarafında yer alan Vasilikos’ta bir enerji tesisi oluşturma projesini devam ettirmekte ve bazı yatırımları da planlamaktadır. Kıbrıs çevresinde keşiflere yönelik ticari ilgi çok yüksektir ve arama faaliyetleri devam ediyor, bu da ek keşifler sağlayabilir (Karagöl ve Özdemir, 2017:36-37). 

Kıbrıs'ta gaz arama konusundaki ticari ilgiye rağmen Türkiye bu konuda bir zorluk teşkil etmektedir. Türkiye kendine ait gördüğü alanlarda arama faaliyetlerine itiraz ederek kendi MEB'ini ve Kuzey Kıbrıs'ın (KKTC) durumunu bildirmiştir. İhtilaflı görüşler ve Türk askeri gemileri de dahil olmak üzere çok sayıda geminin olaya karışması, Doğu Akdeniz sularında sınırlandırma iddiaları merkezli bir çatışma durumunu artırıyor (Doğru, 2015:514). Türk donanmasına ait gemiler, Türkiye'nin ilan ettiği bölgelere girmeye çalışan yabancı sondaj gemilerine meydan okumaktadır. GKRY, son yıllarda Türk hukukunun yetki alanı içinde gördüğü alanlarda keşif yapmaktadır.

Doğu Akdeniz'de keşfedilen doğal gaz rezervlerinin büyük çoğunluğu Kıbrıs Adası etrafında olması GKRY’yi heyecanlandırmış ayrıca AB’yi de bu heyacana ortak etmiştir. Rusyaya bağlı olan AB için Rus gazına gerçek anlamda bir alternatif olarak görülmektedir. AB’den net destek alan GKRY, belirlediği parsellerde araştırma inceleme ve ruhsatlandırma çalışmasına başlamıştır. Bu çalışmalar ile GKRY tarafından yapılan 13 parsellemeden 1,4,5,6,7 numaralı parseller Türk kıta sahanlığı ile çakışmaktadır (Hava, 2020:694). Bu parsellerden 8. parsel KKTC’nin TPAO’na ruhsatlandırdığı alandır ve KKTC ile Türkiye arasında kestirimi yapılan alanlarda hidrokarbon kaynaklarının araştırılması ve çıkarılması ile ilgili TPAO ile üretim paylaşımı antlaşması imzalanmış olup bu olaylar süreci şüphe götürmez biçimde Akdeniz’deki mücadele ve gerginliğin durumunu giderek arttırmıştır (Örnek ve Mızrak, 2016:21-22).

4.3. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Enerji Güvenliği 

Türkiye, 1792 km uzunluğundaki Akdeniz kıyı sınırından dolayı Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı sınırına ait bir devlet konumundadır. Kıbrıs Adası’nın batısı ve kuzeyi deniz yetki sahaları noktasında Türkiye’nin egemen devlet olarak hak ve meşru çıkar sahibi bulunduğu bölgedir. Türkiye, Doğu Akdeniz’de (Libya ile imzalanan ve anlaşma sağlanan alan haricinde) MEB ilan etmediğinden, bu bölgede sahip olduğu haklarını «Kıta Sahanlığı» aracılığıyla kullanmaktadır. KKTC 11’de Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na, KKTC deniz yetki alanlarında petrol ve doğalgaz arama ruhsatı verme kararı almıştır (İstikbal, 2021:277-278). Bu ruhsatın tamamı GKRY tarafından tek taraflı olarak ilan edilen Münhasır Ekonomik Bölge sınırları içerisinde yer almaktadır. Türkiye bölgede etkin olarak sondaj gemileriyle KKTC’nin ruhsat verdiği KKTC’nin kendi münhasır ekonomik sınırları içinde yer alan yedi alanda sondaj ve arama çalışmalarını yürütmektedir. 

Türkiye uluslararası alanda Lübnan, İsrail ve Mısır ile görüşmeler gerçekleştirmiş ve bu ülkelerin GKRY ile kendi aralarında Kıbrıs çevresinde bulunan rezervler için yapmış oldukları karşılıklı sınırlandırma antlaşmalarının hem uluslararası hukuk açısından ihlal edilmesini hem de kendi çıkarları açısından dezavantajlarını açıklayarak bölgenin durumunu sağlıklı bir noktaya oturabilmesi adına çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bu durum sonuç vermiş ve Türkiye tarafının ilan ettiği savaş sebebi sayma meselesinde dolayı Yunanistan, GKRY ile bu noktada bir çalışma yapmamıştır. Türkiye ile İsrail arasında büyük bir soruna dönüşen Mavi Marmara meselesinde sonra İsrail ile GKRY yakınlaşmış ve GKRY, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kendi ve KKTC’nin haklarını savunma çabalarına karşı İsrail ile birlik oluşturmak istemektedir (Kedikli ve Çalağan, 2017:131-133). Fakat burada enerji güvenliği çerçevesinde İsrail’in dışsatım yapacağı gaz açısından en makul, ekonomik ve akılcı rota Türkiye’dir.

Doğu Akdeniz’in en önemli güç unsurlarından biri olan Türkiye gerek kendi gerekse de KKTC’nin uluslararası hukukta var olan bölgede yapabileceği paylaşımlardan doğan haklarının koruyucusu ve temsilcisidir. Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC münhasır ekonomik bölgelerini bölgede açıklamak suretiyle GKRY’nin karşılıksız olarak duyurmuş olduğu toplamda 51.000 km2 ve 13 parsele bölünmüş olan münhasır ekonomik bölgeye karşı çıkmıştır (Hava, 2020:694). Bu açıdan, Türkiye’nin ortaya koymuş olduğu münhasır ekonomik bölgeye göre; Mısır anakarası ile Türkiye anakarası arasında karşılıklı olarak kalan bölge, kendi haklarından dolayı Mısır ve Türkiye arasında paylaşılmalıdır. Dolayısıyla 1., 4., 5., 6. ve 7. parsellerin bir bölümünün Türkiye’ye ait olması bu paylaşımla mümkündür. Türkiye ve KKTC de Doğu Akdeniz’deki bu gelişmelere tarafsız kalmayarak, buradaki uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını korumuştur (Kısacık ve Helvacıköylü, 2020:138).

5. SONUÇ 

2000’li yılların ortasından beri mevcudiyeti görünmekte olan Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları bölgenin stratejik açıdan önemini arttırmış olup bölgeye kıyıdaş devletler arasındaki var olan ilişkilerin temel yapısını da çeşitlendirmeye başlamıştır. Dünyada hali hazırda var olan doğalgaz arzında yeni bir üretim ve dağıtım kaynağı ortaya çıkmış olup mevcut kaynakların pazar paylarını etkilemiştir. Bu noktada Ortadoğu barışından Türkiye-Avrupa ilişkilerine kadar birçok mesele farklı ve yeni dinamikler üzerinden değerlendirilmeye başlanmıştır. 

Son birkaç yıldır Doğu Akdeniz bölgesinde yeni yapılan enerji kaynaklarına yönelik keşifler, deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin uyuşmazlıklar, sismik araştırmalar ve Suriye ve Irak sorunları yalnızca bölgede yer alan ülkeler çerçevesinde değil en başta ABD, AB ve Rusya olmak üzere küresel anlamda varlığını kanıtlamış güçler açısından da politik olarak gerilimin ve rekabet edebilmenin sıklaştığı yeni bir sürecin göstergesi olmaktadır. Doğu Akdeniz’de yaşanmakta olan mevcut ilerlemeler Türkiye ve KKTC açısından değerlendirildiğinde, Türkiye’nin ve Kıbrıs’ta yaşamakta olan Türklerin uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatlerini direk olarak tehdit eden bir durum oluşturmuştur. İsrail-GKRY-Yunanistan ekseninde şekil bulan Türkiye karşıtlığı yapmakta olan koalisyon, ABD ve AB’nin etkili bir desteğini almak suretiyle Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini Doğu Akdeniz’de akıl almaz derecede görmezden gelen projeler ve senaryolar yapmaktadır. Yakın zamanda, Türkiye-AB, Türkiye-ABD, Türkiye-İsrail ve Türkiye-Mısır arasındaki siyasi mücadele ve uyuşmama durumlarının da fırsat çevrildiği bu konjonktürde Türkiye, Doğu Akdeniz’de ötelenme, yok sayılma, yalnızlaştırılma ve çevrelenme politikasıyla karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle son birkaç yılda Doğu Akdeniz bölgesinde alenen şekillenen Türkiye’ye karşı olanlar koalisyonu, Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini Doğu Akdeniz’de meydana gelen yeni enerji politika ve hedeflemelerin dışına itmeye matuftur. ABD ve AB gibi bölgede yer alamayan oyuncuların açık desteğini alan Yunanistan ve GKRY uluslararası hukukta da kendine yer bulan orantısallık, hakkaniyet ve coğrafyanın üstünlüğü ilkelerine karşı olarak deniz yetki alanlarını belirleme noktasına gitmiştir. GKRY’nin de Doğu Akdeniz’de ve Yunanistan’ın Ege’de uluslararası hukuku tanımaz bir biçimde deniz alanlarını çizmeye yönelik çabası Türkiye’yi adeta çok dar bir alana sıkıştırmayı hedeflemektedir. Hakeza Mısır, İsrail ve Yunanistan öncülüğünde oluşturulan ve ileri vadede bölgesel enerji gruplaşmasına çevrilmek istenen Doğu Akdeniz Gaz Forumu esasında bu bölgedeki en önemli oyunculardan ve güç dengesi açısından da önemli bir konumu olan Türkiye’yi ve dolayısıyla Kıbrıs Türk toplumunu mevcut enerji denkleminin ötesine itmektedir. Tüm yaşanan bu gelişmelerin farkında olan Türkiye’nin gerek BM bünyesinde yapmış olduğu siyasi ve politik girişimler gerekse de arama, inceleme ve sondaj faaliyetleri çerçevesinde yapmış olduğu karşı hareketler kesinlikle Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin uluslararası hukuktan doğan meşru ve hukuksal haklarını savunmaya yöneliktir.

                    KAYNAKÇALAR

Aksoy, M. (2016). Dünyanın Enerji Görünümü, İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi Araştırma Raporu-25, Ekim 2016, s. 1-26. https://www.insamer.com/tr/uploads/pdf/rapor-dogu-akdeniz-enerji-rekabeti.pdf Erişim Tarihi, 27.12.2022.

Alhan, M. A. (2021). Doğu Akdeniz Enerji Kaynakları Ekseninde: Türkiye, Avrupa Ve Abd Basınındaki Haber Başlıklarının Karşılaştırmalı Duygu Analizi, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık/Güz 2021, Cilt 20, Sayı 42, Sayfa 1438- 1466, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1750493 Erişim Tarihi, 13.11.2022.

Aşçı, M. E. (2020). Doğu Akdeniz’de Enerji Kaynaklarının Jeostratejik Önemi Ve Türkiye’ye Yansımaları (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Medipol Üniversitesi, İstanbul.

Aydın, C. (2022). Enerji Arz Güvenliği Ve Türkiye – Doğal Gaz Tedarik Ve Bağımlılıkları Açısından İnceleme. Malatya Turgut Özal Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Dergisi, 3 (2), 87-103. https://dergipark.org.tr/tr/pub/mtuiyb/issue/73081/1123113, Erişim Tarihi, 29.10.2022.

Doğru, S. (2015). Doğu Akdeniz’de Hidrokarbon Kaynakları ve Uluslararası Hukuka Göre Bölgedeki Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge Alanlarının Sınırlandırılması, Türkiye Barolar Birliği Dergisi. 119, 504-554. http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2015-  119-1503 Erişim Tarihi, 24.12.2022.

Engin, N. (2013). Enerji Kaynağı Olarak Doğalgaz ve Türkiye. Marmara Coğrafya Dergisi, 0 (22), 233-244. https://dergipark.org.tr/tr/pub/marucog/issue/469/3798, Erişim Tarihi, 22.10.2022.

Ertuğrul, Ü. E. (2017). Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine Göre Kıyı Devletinin Egemen Hakları Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XXI, Y. 2017, Sa. 1.

Hatipoğlu, E. (2019). Enerji Güvenliği, Güvenlik Yazıları, No. 44, https://trguvenlikportali.com/arastirma-2/guvenlik-yazilari/ Erişim Tarihi, 10.12.2022.

Hava, H. T. (2020). Doğu Akdeniz’deki Doğal Gaz Rezervlerinin Ekonomik ve Güvenlik Boyutuyla Türkiye Açısından Değerlendirmesi, Güv. Str. Derg. 2020, 16(35): 675-706 DOI: 10.17752/guvenlikstrtj.807021, https://dergipark.org.tr/tr/download/article- file/1333041 Erişim Tarihi, 18.11.2022.

İstikbal, C. (2021). Enerji Kaynakları ve Deniz Yetki Alanları Bakımından Doğu Akdeniz Sorunu, Seçkin Yayıncılık 2. Baskı, Ankara. https://www.turcademy.com/tr/kitap/enerji-kaynaklari-ve-deniz-yetki-alanlari- bakimindan-dogu-akdeniz-sorunu-9789750273759, erişim Tarihi, 03.11.2022.

Karagöl, E.T. ve Özdemir, B. Z. (2017). Türkiye’nin Enerji Ticaret Merkezi Olmasında Doğu Akdeniz’in Rolü, Rapor, SETA Yayınları 92. https://www.setav.org/assets/uploads /2017/09/DOGU_AKDENIZ.pdf?ysclid=lcuxuvby5676318566 Erişim Tarihi, 24.11.2022.

Kedikli, U., Çalağan, Ö. (2017). Enerji Alanında Bir Rekabet Sahası Olarak Doğu Akdeniz’in Önemi. Sosyal Bilimler Metinleri, 2017 (1), 120-138. https://dergipark.org.tr/en/pub /sbm/issue/47259/596563 Erişim Tarihi, 19.12.2022.

Kısacık, S. Helvacıköylü, G. (2020). Doğu Akdeniz’deki Enerji Temelli Askeri Güvenlik Gelişmelerinin Türkiye’nin Doğu Akdenizli Komşuları ve Küresel Güçlerle Olan İlişkilerine Yansımaları, UPA Strategic Affairs, Vol. 1, No: 1, pp. 85-145, https://dergipark.org.tr /tr/download/article-file/1646181, Erişim Tarihi, 22.10.2022.

Örnek, S., Mızrak, B. (2016). Bir Güvenlik Sorunu Olarak Kıbrıs’ın Enerji Kaynakları ve Uluslararası Aktörlerin Politikaları, Bilge Strateji, Cilt 8, Sayı 15, https://dergipark.org.tr /en/download/article-file/677136 Erişim Tarihi, 04.12.2022.

Özekin, M. K. (2020). Doğu Akdeniz’de Değişen Enerji Jeopolitiği ve Türkiye. Güvenlik Stratejileri Dergisi, 16 (33), 1-51. https://dergipark.org.tr/tr/download/article- file/1051717, Erişim Tarihi, 09.11.2022.

Peker, H. S., Öztürk Oktay, K., Şensoy, Y. (2019). Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanları ve Enerji Kaynakları Çerçevesinde Türkiye’nin Enerji Güvenliği. Güvenlik Bilimleri Dergisi, 8 (1), 85-106. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/711848 Erişim Tarihi, 15.12.2022.

Türkiye Petrolleri A.O. (2021). Petrol ve Doğal Gaz Sektör Raporu, https://www.tpao.gov.tr/file/2208/2021-sektor-raporu-95662fe47ebd9c5f.pdf Erişim tarihi, 05.11.2022.

Ünal, M. (2015). Soğuk Savaş ve Sonrası Doğu Akdeniz’de Küresel Hamleler-1, Beta Yayım, 1. Baskı, İstanbul.

Yıldız, D. (2009). Doğu Akdeniz’de Isınan Sular, Bizim Kitaplar Yayınevi, İstanbul. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder